top of page

Deri-Ben / Skin Ego

  • Yazarın fotoğrafı: Uzman Psikolog Sevil Yanık
    Uzman Psikolog Sevil Yanık
  • 17 Şub
  • 8 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 Şub

Deri yüzeyi, içsel ve dışsal olanı ayırarak bedene sınır koyan bir organdır. Bunun yanı sıra, kişiyi bu etkenlere karşı korur. Bebek henüz annesinin karnındayken, kendisini koruyan, kapsayan plasenta ile sarılıdır. Plasentanın içindeyken, anne ile temasını deri yolu ile sağlar. Dünyaya geldikten sonra da, annenin verdiği bakım sayesinde temel nesne ilişkilerini deri aracılığıyla kurmayı öğrenir. Yapılan çalışmalar, bakım veren ile dokunma aracılığıyla kurulan bu ilk ilişkinin bebeğin ruhsallığında önemli bir yeri olduğunu ve yetersiz tensel temas alan bebeklerin ruhsal gelişmelerinde büyük problemlerin olduğunu gösterir. Bunun yanı sıra psikanalistler de ilkel nesne ilişkilerinde,  yetersiz tensel temas alan ya da derileri gereğinden fazla uyarılan kişilerin deri hastalıkları olduğunu söylemişler. Derideki bu semptomların savunma mekanizması olduğunu belirtmişler. Bu bilgiler doğrultusunda, benliğin ilk arabulucusunun deri olduğunu görüyoruz. 

Derinin, benliği dış dünyadan koruyan bir kılıf olmasından ziyade, öznenin içsel ve dışsal kaotikliğini yansıtabildiği bir sahne işlevi de vardır.  Özne ruhsal acısını, hem dermatolojik hastalıklarla hem de otoagresif eyleme geçişlerle (kendini kesme, vurma, kaşıma, ezme vb.) deri vasıtasıyla ifade edebilir.

Bu ifadelerin, taşıdığı birçok bilinçdışı anlam vardır ve bunlar genellikle dil öncesi döneme ait anlamlardır. Kişinin işleyemediği, söze dökemediği çatışmalar kendilerine deride yer bulmakta, bu şekilde somutlaşmaktadırlar. 

Esasen kendilerine zarar veren kişiler, bu dramatik yöntemle, kendi derilerinden geçerek bedenlerine penetre etmeye çalışırlar. Bu davranışın, bireyin kendisine ikinci bir narsisistik acı bariyeri yaratma çabası olduğunu söyleyebiliriz. Bu Wilhelm Reich’in ‘kişilik zırhı’ı veya Esther Bick’in ‘ikinci kas derisi’dir. Tüm bunlar, Fransız psikanalist Didier Anzieu’ ya Deri-Ben kuramı için ilham vermiştir.

Deri-Ben Kavramı 

Deri-Ben (Moi-Peau / Skin-Ego) kavramı ilk kez 1974’te, yıllarca dermatoloji alanında çalışmalar yapmış olan, Fransız psikanalist Didier Anzieu tarafından ortaya atılmıştır. Anzeiu, derinin bedeni sardığı gibi, ruhsal aygıtı da sardığını savunmuştur ve ‘’Çocuğun beninin, gelişmesinin erken evreleri sırasında, beden yüzeyi deneyiminden hareketle, kendini kendisine ‘ruhsal içerikleri içeren’ ben olarak temsil etmek için kullandığı bir şekillendirme.’’ olarak tanımlamış ve ‘’deri-ben’’ kavramı, metaforik bir ‘ben temsili’ olarak ortaya çıkmıştır.

Anzieu’ya göre deri; tutma, istikrar, içerme, anlamlandırma, bireyleşme, karşılıklılık, cinselleşme, enerji yüklenme gibi işlevler taşır.


Metapsikolojik Deri-Ben Kavramı

Deri-ben, belirli bir analiz pratiği içinde anlam kazanır ve metaforik ifadesi psikanalitik bir düşünme kipinin ayırt edici niteliğidir. 

1970’lerde, analistler sınır patolojileri olan öznelerde gözlemledikleri ruhsal örgütlenmelerle daha fazla ilgilenmeye başladılar. Bu öznelerin, bastırdıkları dürtüleri ortaya çıkarmaktan korkmalarına sebep olan bir sınır yokluğunun beraberinde getirdiği özgül çarpıklıklarını gösterir. İç ve dış arasında arayüz olarak benin bozuklukları, düşünce bozukluklarını beraberinde getirir.

Ayrıca metafor katılımı da kışkırtır, ötekini paylaşılan bir deneyime dair bir yanılsamanın içine sokar. Aslında metafor olarak deri-ben herkese bir şey söyler ama herkese tam olarak aynı şeyi söylemez.

Deri Evreni

Deri duyumları, insan türünün yavrularını doğum öncesinden başlayarak, büyük bir zenginlik ve karmaşıklık gösteren bir evrene sokar. Henüz dağınık ama algı-bilinç sistemini uyandıran, bütünsel ve kesintili bir varoluş duygusunun temelini oluşturan ve kökensel bir ruhsal uzay olanağı sunan bir evren…

Sinir merkezlerini, dolaysız bir şekilde saran ‘ince zar’dır. Bu, beyin zarlarının en derininde yer alandır. İliğe ve ansefale giden damarları vardır. Kökenbilimsel olarak bu terim, ‘’ana deri’’ anlamına gelir. Dil, ilk derinin anne derisi olduğuna ilişkin önbilinçli bilgiyi taşımaktadır. Anlambilim alanına bakarsak, konuşma dilindeki bir çok ifade, deri ve benin birbirine bağlı işlevlerinin çoğuna gönderme yapar.

’Toucher la réalité du doigt.’’ , gerçeğe parmağı ile dokunmak. (Gerçeğin sınanması işlevi.)

Yapısı ve işleviyle deri, bir organdan fazla bir şeydir. Farklı organların oluşturduğu bir bütündür. Zamanı (kulaktan daha az) ve uzayı (gözden daha az) saptar ama uzaysal ve zamansal boyutları yalnızca deri bir araya getirir. Geçirgendir ve geçirimsizdir. Yüzeyseldir ve derindir. Doğrucudur ve yanıltıcıdır. Sürekli korumaya doğru gider ama yenileyicidir. Esnektir ama bütünden kopan bir parça deri önemli ölçüde büzüşür. Narsisistik olduğu kadar cinsel libido yatırımlarını da çağırır. Hem huzurun hem de baştan çıkarmanın yeridir. Haz verdiği kadar acı da verir. Dış dünyadan gelen bilgileri beyine iletir. ‘’Elle tutulmaz’’ mesajlar da buna dahildir. İşlevlerinden biri, benin bilinci söz konusu olmaksızın ‘’yoklamak’’tır. Sağlamdır ve kırılgandır. Çıplaklığıyla yoksunluğumuzu ama aynı zamanda da cinsel uyarılmamızı maddeleştirir. Farklı duyusallıkları birbirinden ayırır ve birleştirir. Bir geçişsellik, bir ara statüye sahiptir.

Montagu (1971), titizlikle belgelenmiş çalışması La Peau et le toucher’de temel olarak üç görüngüden sözetmiştir.

  1. Dokunsal uyaranların organizmanın işleyişi ve gelişimi üzerindeki erken ve uzun vadeli etkisi.

  2. Dokunsal alışverişlerin, cinsel gelişme üzerindeki etkileri

  3. Deri ve dokunmaya ilişkin kültürel tutumların oluşturduğu geniş yelpaze

Birçok ülkede, cinsel uyarılmadan korumak, bütünsel ve sevecen üst deri temasından vazgeçişe zorlamak için dokunma tabuları konur ve aynı zamanda da kaba el ve kas temasları, deriye uygulanan fiziksel cezalara değer verilir. Deri, erken yoksunluklardan musdarip hastalara bir fantezi çekirdeği sunar. Örneğin bu hastalar aşk nesnesiyle ortak bir zarın yeniden oluşturulması olarak intihar girişiminde bulunabilirler.

Yeni doğmuş bir bebekte ağız, besini emmeye olduğu kadar nesnelere dokunmaya da yarar ve böylelikle kimlik duygusunun edinilmesine ve canlı ile cansızın ayırt edilmesine katkıda bulunur. Nesnenin deri tarafından içe alınması, belki de ağız tarafından emilmesinden öncedir. Bu biçimde içe alınma arzusuna, deri yoluyla içe alma arzusu kadar sık rastlanır.

Derinin nesneye yansıtılması, bebekte yaygın bir süreçtir. Tuval (sıklıkla aşırı karalanmış) sanatçı için depresyona karşı bir set hizmeti gören simgesel bir deri (sıklıkla kırılgan) sağladığı zaman, resimde de bu sürece rastlanır. Kendi derisine otoerotik yatırım, annelerinden çok erken ayrılmış bebeklerde daha erken görülebilir.

Kitabı Mukaddes’te, depresyonun ifadesi olarak Eyüb’ün irinli çıbanlarına ve Rebeka’nın hilesine işaret edilir. Rebeka, tüysüz oğlu Yakub’un ellerini ve ensesini keçi derisiyle sarar ve kör babaları İshak’ın onu kıllı oğlu Esav sanmasını sağlar.

Sağır ve kör, dünyadan kopuk Helen Keller ve Laura Bridgman, deri aracılığıyla iletişim kurmayı öğrenmişlerdir.

Deriye ilişkin duygulara bakarsak, kaşıma, saldırganlığın bedene geri dönüşünün arkaik biçimlerinden biridir. Bunun sonucu olan utanç, insanın kaşınmaya başladığında duramayacağını, denetlenemez ve gizli bir güç tarafından yönetildiğini hissetmesinden kaynaklanır. Diğer yandan utanç da, giderek artan bir şekilde patolojik hale gelen dairesel bir tepki uyarınca, kaşınmanın sağladığı erotik uyarılmanın geri dönüşüyle silinme eğilimi gösterir.

Deri sakatlanmaları (bazen gerçek, sıklıkla imgesel sakatlanmalar), beden ile benin sınırlarını koruma, dokunulmamış ve birleştirici olma duygusunu onarma amacı taşıyan dramatik girişimlerdir. Kendi bedenini, sanatının nesnesi olarak algılayan Viyana’lı sanatçı Rudolf Schwarzhogler, kendi derisinin parça parça, sonunda da bu yüzden ölene dek soydu. Bütün bu işlem boyunca fotoğrafları çekildi ve bu fotoğraflar, Almanya’da Kassel’de düzenlenen bir serginin konusunu oluşturdu. Ressamlar, sapkın mazoşizm ile deri arasındaki özgül bağı, yazarlar ve araştırmacılardan çok daha önce anlayıp temsil etmişlerdir.



Deri-Ben Düşüncesi

Deri-ben, narsisistik bir zar ihtiyacını karşılar ve ruhsal aygıta temel bir erinç durumunun kesinliğini ve istikrarının garantörü olur. Bununla bağdaşık şekilde, ruhsal aygıtın sadistik ve libidinal nesne yatırımlarında kendini sınayabilmesi mümkün olur. Ruhsal ben, nesneleriyle özdeşleşme yolu ile güçlenir ve bedensel ben, genital öncesi ve sonrasında da genital hazların tadını çıkarabilir. Deri-benin işlemsel planda, beden benden farklılaştığı, şekillendirme planındaysa, onunla karışmış olarak kaldığı ana denk düşer. 

Tausk (1919), etkileme aygıtı sendromunun ancak bu iki benin birbirinden ayırt edilmesiyle anlaşılabileceğini göstermiştir; özne, ruhsal beni kendinin olarak tanımayı sürdürür. Bu nedenle, bu ben tehlikeli cinsel dürtülere karşı savunma mekanizmalarını seferber eder ve kendisine ulaşan algılanabilir verileri mantıklı şekilde yorumlar, oysa bedensel ben, artık özne tarafından kendine ait olarak tanınmaz ve ondan kaynaklanan deri duyumları ve cinsel duyumlar, baştan çıkarıcı ve zulmedici birinin dalaverelerinin emrindeki bir etkileme aygıtının entrikalarına atfedilir. Her ruhsal etkinlik, biyolojik bir işleve dayanır.


Ortak Deri  Fantezisinin Narsisistik ve Mazoşistik Değişkeleri

Bu noktada, tartışılmakta olan primer mazoşizm kavramını destekleyecek ve açıklığa kavuşturacak savlar bulunur. Mazoşist acı, sekonder biçimde erotize olmadan ve cinsel ya da ahlaki mazoşizme yol açmadan önce, yürümenin, ayna evresinin ve sözün öncesinde anne ya da ikamelerinin fiziksel temasının aşırı uyarmaları ya da yoksunluğu arasında, dolayısıyla bağlılık gereksiniminin doyumları ve düş kırıklıkları arasında, ani, tekrarlanan ve neredeyse travmatik gidiş gelişlerle açıklanır.

Deri-benin kuruluşu, primer narsisizmden, sekonder narsisizme ve primer mazoşizmden, sekonder mazoşizme ikili geçişin koşullarından biridir. Gerek mazoşist cinsel davranışlar, gerekse sapkın bir mazoşist konuma kısmi bir saplantı gösteren hastaların psikanaliz tedavilerilerinde, şu öğeye sık sık rastlanır; bebekliklerinde gerçek bir fiziksel deri hastalığı dönemi, fantezi örgütlenmelerine belirleyici bir malzeme sağlamış olan bir dönem yaşamış olmaları. Bu, yüzeysel bir cerrahi müdahale de olabilir, bir dermatoz ya da saçkıran da olabilir, derinin önemli bir kısmının sıyrıldığı, kazaya bağlı bir şok ya da düşüş de olabilir. Bunlar, histerik döndürmenin erken belirtileri olabilir. Anzieu, bu gözlemlerle bir bilinçdışı fanteziyi fark etmiştir. Bu, parçalı beden fantezisi değildir. Parçalı beden algısı daha çok psikotik örgütlenmelerin fantezidir. Sapkın mazoşist davranışların altında yatan, ‘yüzülmüş’ beden fantezisidir.

Freud, fareli adamdan bahsederken, ‘yadsınan bir keyfin korkusu’na değinir. Deri yüzeyine uygulanan bedensel ceza, deri parçalarının yırtıldığı, delindiği, koparıldığı noktaya ulaştığı anda, mazoşistin aldığı haz, azami korku derecesine ulaşır. Bilindiği üzere, mazoşist şehvet, özne için, darbelerin bedeninin üzerinde iz bıraktığını, kendi zihninde temsil etme olanağını gerektirir.

Mazoşizmin kökensel fantezisi, şu temsillerle kurulur;

Çocuğun ve annenin aynı deriye, biyol birliklerini şekillendiren deriye sahip olması ve çocuğun kopuş ve özerklik kazanma sürecinin, bu ortak deride bir kopma ve yırtılmaya yol açması. 

Deriden yoksun bırakılma fantezileri, öldürülüp tüketime hazırlanan hayvanların gözlemlenmesi ve ya şiddet ve yaralara yapılan bakım, gördüğü tutum vesilesiyle gözlemlerle pekişir.

Anzieu, mazoşist saplantıları olan hastaların birçoğunun, anneleri ile bir deri bütünlüğüne dair az ya da çok bilinçli fanteziler taşıdığını fark etti.  Anne ile ortakyaşam yolu, arkaik düşünce dilinde, anne ve çocuğa ait iki bedenin ortak bir arayüze sahip olduğu duyusal (dokunma ve koku) bir imge ile şekillendirilir. Anneden ayrılık, bu ortak derinin kopmasıyla şekillenir. Gerçeklik öğeleri, bu fantezi temsiline itibar kazandırır.

Bir yaraya neden olan bir patoloji, kaza ya da cerrahi müdahale gibi durumlarda, pansuman ete yapıştığı zaman, anne veya ikamesi aslında pansuman yaparken, üst deri parçalarını da koparır ya da koparacağı hayal edilebilir. Yani bakım veren, aynı zamanda deriyi de yüzendir. Ama ortak zarı yırtmış olan, aynı zamanda onu onarabilecek olandır.

Bebeğin bedenine bakım verenler tarafından uygulanan iki türlü temas vardır. Birisi, bir uyarılmayı iletir; diğeri bir bilgi iletir. Bu iki tür temas, bebek için başlangıçta farklılaşmamıştır. Bakım veren çevre, bu temasları karıştırıp, bulanıklaştırdığı sürece de öyle kalmaya eğilimli olurlar. Örneğin histerik yapılanmalarda, bu bulanıklık varlığını sürdürme eğilimindedir. Eşlerine yönelik, bir uyarılma örtüsü altında öyle latent bilgiler verebilirler ki, eşlerinin bu bilgiden ziyade uyarılmayı yanıtlaması, histeriklerin hayat kırıklığına uğramasına, öfke ve yakınmalara yol açması yol açabilir.

Depresyonun bazı biçimlerinde bu dinamiğin tersi görülür; bebek, dürtüsel uyarılmalar eşliğinde, gerekli ve yeterli bedensel bakımı almıştır ancak herhangi bir yas sürecinde, boşanmanın eşiğinde veya postpartum depresyona yoğunlaşmış olan bir anne, bebeğin gönderdiği sinyallerin anlamını kavramayı ve ona sinyaller göndermeyi ihmal edebilir. Bu bebek erişkinliğinde, anlamlı alışverişlerin eşlik etmediği, maddi - manevi bir besin aldığı her durumda çökkünlük yaşar. Bu besinlerin içe alınması da, özneye içinde var olan boşluğu daha şiddetli bir şekilde hissettirir.

Bu iki temas türünden uyarıcı temas mazoşizmle; bilgi içeren temas ise narsisizmle ilgilidir.

Uyarıcı temasların paradoksu, bebek için dış çevreden gelen saldırılara karşı kökensel uyarılma engeli olarak, hizmet eden annenin sunduğu bedensel bakımların, libidinal niteliği ve yoğunluğuyla bebekte iç kökenli bir dürtüsel aşırı uyarılmaya neden olmasıdır. Bu uyarılmanın fazlası, az ya da çok hızlı bir biçimde rahatsız edici hale gelir. O zaman deri-benin kuruluşu aynı anda hem uyarılma zarı hem de acı zarı olan bir ruhsal zarın kalıcı şekilde oluşması yüzünden, hem uyarılma engeli hem de erinç zarı olan deri-ben yerine, kösteklenmiş olur. Aynı anda hem uyarılma hem de acı zarını yeniden etkinleştiren deneyimleri yineleme zorlanımıyla birlikte, mazoşizmin ekonomik ve topografik temeli budur.

Anlamlı temasların paradoksu, bebeğin yalnızca bedensel değil ruhsal gereksinimlerine de dikkat gösteren annenin, yalnızca bu gereksinimleri karşılamakla kalmayıp, yerine getirdiği somut eylemler kadar gönderdiği duyusal yankılarla da bu gereksinimleri doğru bir biçimde yorumladığını göstermesine dayanır. Bebeğin gereksinimleri doyurulmuştur ve her şeyden önce de gereksinimlerinin anlaşılması gereksinimi konusunda bebek rahatlatılmıştır. Bir deri benin oluşması için zorunlu olan yanılsamayı, bu zarın öteki tarafına bitişik bir varlığın tamamlayıcı bir simetri içinde sinyallerine karşılık vereceği yanılsamasını (sürekli hizmetinde, her şeyi bilen bir narsisistik kopyanın varlığına ilişkin rahatlatıcı yanılsama) destekleyen, narsisistik yatırım yapılmış bir erinç zari böyle kurulur. Her iki durumun, ikincil mazoşizm gibi ikincil narsisizmin de altında, anne ve çocuğun ortak bir deri yüzeyine sahip oldukları fantezisi yatar: Şurada doğrudan uyarılma alışverişlerinin, burada doğrudan anlatımların egemen olduğu bir yüzey Deri-ben öncelikle narsisistik yönde geliştiği zaman, ortak bir deriye ilişkin kökensel fantezi, sağlamlaşmış ve yaralanabilir olmayan bir deriye ilişkin ikincil fanteziye dönüşür. Deri ben daha çok mazoşist planda geliştiği zaman, ortak deri, koparılıp alınmış ve yaralı deri olarak fantezileştirilir. 

S. Consoli, 1983’te düzenlenen Deri ve Ruhsallık gününde, kendini bir kadının dayattığı aşağılamaların kurbanı olarak hayal etmekten zevk alan bir mazoşist hasta vakası sundu. Aşağılama şu koşullarda gerçekleşir, kadın bir koyun ya da inek derisine bürünmüş olarak ayakta durur, kendisi ise koyun ya da inekle özdeşleşerek dört ayak üzerinde, kadının ayaklarının dibindedir. Bu durumda, narsisistik devamlılık yanılsamasını güçlendiren bir rol tamamlayıcılığı içinde, erkekle (hayvana dönüşmüş) ona boyun eğdirmiş olan ve aynı hayvanın derisini taşıyan kadının ortak derisinin temsili söz konusudur. 


deri ve ruhsallık

 
 
bottom of page